İnsanın içinde gizlenmiştir, mümkün olan en kısa zamanda buluşma karşılaşma hedefi. Bir çeşit bilgisizliğin yarattığı kibrin buna sebep olduğunu yükselen her büyümede daha fazla öğrenecektir. Kendinden öte olan bu hayalde ben duygusundan ayrılmadan sanki tüm varlıksal gerçeğinin temsilcisi gibi hareket eder, zaman mekan içinde beden denen kıyafeti giydiğinde realitesinin son sınırlarına kadar bildiğini ve diğer açılmamış olanları da bilebileceğine dair hayaller içinde yaşar durur. Ben denen duygunun da dahil olduğu daha yüksek iradeyi unutmalar, hatırlamamalar sonucunda beliren yeni hedefler gibi görür. Aradığı karşılaşacağı şeyi aslında her deneyimin arkasında inşa etmektedir. Yolculuk denen zamanın dışında var olan tüm olasılıkları birer gerçek olarak mekana indirdiğinde bunun bedelini ödediği zaman olduğunu idrak edemez ilk karşılaşmalarda. Nedir bu yolculuğun daha sonraki incelmiş nazik adımlarında kullandığı haller ve yarattığı duygu? ”Aşk…” Aşkın her an yeniden beliren değişen süreçleri, koşul yok, sonuçlar sebebi çağırmıyor her seferinde. Hangi anlam arayışı dayanır ki… Ortam ve haller değişecek formların oluştuğu hiçlik alemlerine potansiyel yolculuk fikri anlayışı getirecek. Konuştuğumuz her biçimsel tasarımın ruhu yüksek bir düşünen hale getirip izlerin onu hedefle buluşturamayacak olsa da yoldan vazgeçmeyecek sevgiye dönüştüğünü yaşayacaktır. Buraya kadar kendini aramaya, tanımaya bulmaya çıkmış inisiyenin önündeki potansiyel materyalizasyonla ilgili psikolojik ön görülerimizi sıraladık. Annie Besant’tın “Kadim Bilgelik” kitabından “aşk” ile ilgili alıntımızı saf algınıza bırakarak ilerleyelim: ”Aşk iki kişiyi bir gibi hissettirir, tek bir kişi düşünür, hisseder ve hareket ederler; sen-ben ayırımı yoktur; ayrışma yoktur.” ”İnsanın bu müthiş formu inşa etmesinin tek yolu, aşk hissinin saf, çıkarsız sarmalayan ve hayır taşıyan bir şekle dönüştürülmesidir. Öyle bir aşk olmalı ki, hiç bir surette kendi yararını gözetmesin, her şeyi sarmalasın ve karşılık aramasın. Aşkın bu kendiliğinden dışarı taşma hali tüm tanrısal veçheler arasındaki en çarpıcı yöndür; her şeyi veren ve hiç bir şey istemeyen aşk. Evren, sonsuz mutluluğa ve mükemmelliğe taşıyan bu saf aşktan doğmuştur. İnsan ihtiyacı olan herkese aşk verdiğinde, karşılık olarak hiç bir şey beklemediğinde, sadece onu sunmuş olmanın sevinciyle yetindiğinde, Tanrı’nın mutluluk veçhesini kendinde geliştirir. Böylece Düşünen’in içinde yükseleceği o güzellik ve sevinç bedenini yaratır.” Yol saf arayışlarında varlığın şuurlu çaba ve isteğinde beliren yardımların Aşk ile ateşlendiğini keşfedecektir. Aradığımız şeyin arkasında ne olduğunu bilmeden de özgür düşünen Ruh ile buluşacaktır.

Işıkla daha yakın,
Ahmet Cemal Gürsoy