Duyguların doyurulmasından oluşmuş illüzyon en çok olağan şuurumuzla, dolayışı ile zihnimizle işbirliği yapar. Bu hayat yok mu sayılmalıdır? Bir gerçeklik hali yayıyoruz, ancak bu boyuta ait algılarla da destekliyoruz. Süre giden uyku halinden ancak geçmiş birikimlerimizle bizi iteleyen özün çağrıları ve uyanmak isteyen gözlemci ben’in ayakta durmaya çalışması ile silkelenebiliriz. Ezoterik bilgiler her boyutu kaplayan derinliğe sahiptir. Bağ kurma ve gerçekliği dalgalandıran an’a indiren yüksek şuurlu varlık çemberlerinden bize uzanan ince maddelerden oluşmuştur. Varlıksal çabalar dikkatte kalmak ve kanunların kök bilgilerine uzanmak sürekli şuurlu hareketi, duygularla tetiklenmiş tohum fikirlerini yakalayıp yansıtmakla dengeleniyor. Eğer ego dalgalandırmalarında bu duygu kaldıraçlarını gerçekliğin inşası diye yapılandırırsa uyku hali derinleşiyor. Kendimizi biz olgusuna sıçratamadan yüzeysel zaman dilimleri içinde saklambaç oynamaya devam ediyoruz. Kendini bilmek, gözlemek ve hatırlamak birbirine geçmiş süreçlerdir. İzlenimler denen enerjiktik olguları çözmek için türlü imtihanlarla mutfaktan duygu üretmeye devam ediyor. Sorumluluk, yükümlülük ve başkalarını sevmekle ilgili sevgi realitesi uygulamalarına geçme zamanı… Ruhsal olanı yaşamak uygulamak konusunda bizi dış olaylardan ayıran içsel durumumuzdaki objektif gözleme ustalığımız ve samimiyetimiz olacaktır. Bunu nasıl kontrol edeceğiz, negatif heyecanlarımızın bizi entegre edici birleşme anlarından nasıl ayrıştırdığını nasıl doğru gözlemleyeceğiz. Geçmiş gelecek şimdiki an zaman içindeki düşünme durumumuzu, anlayışımızı dönüştürmek için daha yüksek şuurlu bir mekanın içinde her şeyi toparlayan tek haline getiren daha yüksek iradenin duygusunu an’a çağırmak onunla kalmak bizi uyanışa götürecektir. Asla yeterli görmeden her anın gelişimini biçimlendirmeden her şeyle birlikte akmasını bize düşenin tek bir anı büyütmekten geçtiğini, hatırlamanın da bunun arkasından geldiğine güvenmeliyiz. Öyleyse duygusal açlığımıza ket vuran engeller kimden ve nasıl gelirse gelsin biz olmamızı sağlayan bağ kurma olumlu ilişkiler geliştirmekten vazgeçemeyiz. Sadelikle beraber ilişki zenginliğinde sevebilme kapasitemizin içine bireysel olarak eksik yönlerimiz de girer. Duyguyu biçimlendirici aygıt sadece akla çevirmeden tesir haline getirmeyi ve ilerletmeyi ihmal edemeyiz. Yenidünyamızdaki bilgiler başka insanlara da şuurlu fikirler olarak paylaşılmaya başlayınca gerçek dünya haline gelecektir…

Işıkla daha yakın,
Ahmet Cemal Gürsoy